Başkan olmak isteyen Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan mı, yoksa Ak Parti Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan mı daha yüksek performans sergiledi? Yollarda seçmenle beraber yürüyen, yağmurda beraber ıslanan Erdoğan hangisi? Aralarındaki fark ne? Bu fark alanlara nasıl yansıdı ve yansıyor?
Sayın Erdoğan Samsun’da MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi eleştirirken, ‘depremin altında kaldı’ diyeceği yerde yanlışlıkla ‘mitingin altında kaldı’ dedi, Düzce, Simav ve Van depremlerinden bahsederken de yine 4. defa ‘deprem’ yerine ‘miting’ dedi. Ya promterde yanlış yazılmıştı, ya da irticalen yanlış söylemişti. Bu çok önemli değil; önemli olan o kadar bakan ve milletvekilinden hiçbirisi düzeltme cesaretini gösteremedi. Demek ki Sayın Erdoğan depreme miting diyorsa, bir bildiği vardır ve deprem mitingdir, yapılacak bir şey yok. Yanlışa da doğruyu da mutlak itaat edilecek.
Başbakan ve Genel Başkan olarak konuştuğu zamanlar, seçmen kendisini konuşmanın bir yerinde bulur ve ‘Evet beni temsil ediyor’ derdi. 2011’de Cumhuriyet Meydanı’nda yaptığı bir mitingle, Ahmet Yeni’nin milletvekili seçilmesini sağlamıştı. Yerel seçimlerde Ak Parti’nin tüm adaylarına kefil olduğunu, onları seçmeleri durumunda, belediye başkanlarının kendisi olacağını söyleyerek, seçilme ihtimali çok düşük birçok adayın belediye başkanı seçilmesini sağladı. Eskiden resimlerinin getirdiği oyu şimdi bizzat kendileri getiremiyor. Gaziantep eski Belediye Başkanı Celal Doğan bir yerel seçimde ‘Erdoğan’ın resmi oy demektir. Sayın Baykal’ın resmi oy kaybettirir’ derken Erdoğan’ın seçmen üzerinde ne denli etkili olduğuna vurgu yapıyordu.
'Dönülmez akşamın ufkundayım'
Erdoğan’ın 18 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydanı’nda yaptığı mitingden dolayı Ak Parti’nin bir vekil daha kazandığını söylemek mümkün değil. Sayın Erdoğan’ın hesabıyla seçmenin hesabı bu sefer örtüşmedi. ‘Milyonluk Mercedes otomobil’ Erdoğan tarafından lüks görülmezken, muhalefetin emekli sandığı emeklilerine vaat ettiği iki maaş ikramiye lüks görüldü. Seçmen ağır ekonomik sorunların altında yamulurken, Sayın Erdoğan ‘paralel’ peşinde. Aynı yollarda beraber yürüyen, yağan yağmurda beraber ıslananlar ‘Kasap et, koyun can derdinde’ dedirtecek şekilde farklı kulvarlara savruldu. 'Beraber yürüdük... ' şarkısı değişti; 'dönülmez akşamın ufkundayım' oldu.
Gıdaların ömrünü uzatan katkı maddelerinin, tüketicinin ömrünü kısalttığı gibi; Sayın Erdoğan’ın mutlak otoritesine giden ‘Başkanlık Sistemi ve ‘Başkanlık Sarayı’, kini dine dönüştüren 'paralel' hırsı, Ak parti’nin ömrünü kısaltıyor.
Tüm yerel ve genel seçimlerde, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ve referandumlarda Erdoğan’a kayıtsız şartsız destek veren seçmen diyor ki ‘Bizim oy verdiğimiz Erdoğan, vekiller halkın arasında otursun, gidip gelirken halk onlara ulaşabilsin diye TBMM lojmanlarını yıktırdı. Başbakan ve Genel Başkan Erdoğan, Çankaya’da değil; Keçiören’de oturur, kontuna gidip gelirken çocukların başını okşar, onlara hediyeler verir, gençlerin cebinden sigarasını alır, büfede ‘altın çilek’ muhabbeti yapardı. Bu başkanlık sistemi, bu bin odalı saray nereden çıktı? Ayrı gayrımız yokken, bu ayrılık neden oldu?